31 Mayıs 2010 Pazartesi

Sokak Sanatı-2

Çuvaldız

Serinin 5. maçı 83-79 Efes galibiyeti ile noktalandı. Salonu dolduran tüm taraftarlar için bu güzel serinin bir maç daha uzaması bardağın dolu tarafından bakmak için yeterli görünse de saha içindeki hakem seçimi, yönetimi ve tutumu Fenerbahçe açısından tam bir faciaydı. Maçın kırılma anlarında -ki bunlar öne geçtiğimiz 3. periyod ve savunma olarak dip seviyelerde gezindiğimiz 4. periyod- mola almayan Fenerbahçe teknik yönetimi, Rakoçeviç gibi uyuyan bir devi uyanırdı ve hakemin hatalı onca kararı ile maç kaybedildi.

İlk periyodda oyunu içeri yıkmakta zorlanan Fenerbahçe, Ayhan Şahenk'in mimli potalarını üçlüklerle dövmeye başladı. Efes Pilsen ise oyunu devamlı içeri yıkarak ve Ender'in screenleri ile içeri dalıp uzunlarla birebir kalarak bulduğu sayılar sayesinde farkı açmaya başladı. Bu açıdan bakıldığında 2. maçın karbon kopyası niteliğinde geçen maça Fenerbahçe 5 sayı geride girdi. Kötü bir ilk devre ve yanlış hakem hataları göz önüne alındığında bu sayı farkı Fenerbahçe için avantaj bile sayılabilirdi. 3. çeyrekte bu avantajı savunma yumuşaklığı ile geri ittik, Ermal'in ekstra 2 dakikalık oyunu ile Efes tekrar oyunu ele geçirdi ve yüksek üç sayı yüzdesi ile maçı kopardı. Burada Nacbhar'ın seriye dahil olduktan sonraki katkısına tekrar değinmek gerekiyor. Eline aldığı her topu bilinçli ve yüzdeli kullanmasının yanında oyunu Efes adına her an pozitife çevirmesi çok önemli. Nachbar ve Rakoçeviç gibi Efes tarafında "üvey evlat" muamelesi gören iki kaliteli şutörün maçı Efes'e getirmesi, Efes kenar yönetiminin seçimlerini sorgulaması gereken bir olaydır.

Ukiç bu takımın guard pozisyonunda ilk tercihi, kötü maçlar da çıkarıyor fakat Greer'ın son iki maçta oyun kurucu değil de iki numara gibi oynamaya başlaması doğru bir hamle. Greer'daki düzelme ne kadar önemliyse, Ukiç'in maç sonlarını oynayamamaya başlaması ve yanlış set çizimlerinin Fenerbahçe adına o kadar negatif bir gelişme olduğunu da belirtmeden geçmemek gerekiyor. Ukiç'in Avrupa basketboluna ters gelen, set oturmadan yaptığı acele atışların takım kimyası çok ta sağlıklı olmayan Fenerbahçe'yi olumsuz etkilediği kesin.

Hakem kalitesinin yerlerde süründüğü, Efes teknik kadrosunun tüm maç boyunca masa hakemlerinin dibinde olduğu bir maçta, çuvaldızı kendimize batırmanın da gerekliliği aşikar. Bu maçta doğru düzgün set çizemeyen, yanlış tercihler ile maçı bitiren ve molalardaki zamanlaması çok kötü olan takımımızın her ne olursa olsun Çarşamba günü yanında olacağız. Seriyi bitirip şampiyonluğa ulaşacağımız maçta destek için tüm taraftarlarımızın orada olması zorunluluğunu sanırım belirmeye gerek yoktur.

30 Mayıs 2010 Pazar

What is Love?



Yaz geldi,gevşeyen gönül yayları için..

Diana Taurasi- Diego Maradona



Birisi futbolun, diğeri basketbolun ilahı diyebiliriz. Taurasi'nin alçak gönüllü olup çocukluğunun yıldızı (Napoli yıllarından hayranıymış  Maradona'nın) ile foto çektirmesi ve Bush denilince "Sie lan" der gibi gülmesi kalbimizi bir kez daha fethetti.

Seriyi Bitirince..

Yarın Ayhan Şahenk'te serinin 5. maçı var. Fenerbahçe kazanırsa şampiyon olacak. Yarın takım için elimizden ne geliyorsa yapacağız lakin her iki takımın moral seviyesi göz önüne alınırsa Fenerbahçe bir adım önde görünüyor. 4. maç için savunmaların maçı olur demiştik, yarınki maç için de geçerli. Seriyi bitirince tekrar yazarız.. Haydi rastgele..

28 Mayıs 2010 Cuma

Son Bir Adım!


Serinin 4. maçı 85-79'luk Fenerbahçe Ülker galibiyetiyle noktalandı ve şampiyonluğa sadece bir adım kaldı. İlk maçta olduğu gibi maça yine iyi başlayan taraf Fenerbahçe idi. İlk 8 sayıyı sürekli olarak içeri indirilen ve uzunlar arası yapılan paslaşmalarla bulan takımımız bu dakikadan sonra kendi dönen tekerine çomak sokup nedensiz biçimde dış şutlara yöneldi. Dış şut seçiminde Ukiç'ten Mirsad'a kadar herkes yanlış set ve tercihlere yöneldi. Bunu değerlendiren Efes, bulduğu mucizevi sayılacak birkaç üçlüklerle farkı 17 sayıya kadar çıkardı.

İlk maçta olduğu gibi bu maçta da açılan farkın suni olacağı ve eritilebileceği aşikardı fakat 3. çeyreğin ortalarına kadar bunu takımımızda görmek neredeyse imkansızdı. Fakat bu çeyrekte başlayan ön alan baskısı karşısında 3 pozisyondan eli boş dönen Efes potasını çok akıllı şekilde döven Fenerbahçe farkı eritti, öne geçti ve maçı kontrollü oyunu ile bitirdi. Belki takımın önünde uzanması gereken 1 galibiyet daha var ama bu kadar iyi savunma ve eritilen 17 sayılık fark Efes cephesini sinir harbinde bir adım geride bıraktı.

Greer'ın ikinci yarıdaki oyunu şu ana kadar serideki en iyi oyunuydu. Topu yarı alana kadar Kinsey ile getirip Greer'ın öldürücü şutlarından belki de ilk kez bu kadar fazla yararlandık. İçeri katedip bulduğu sayılar ise onun ve bizim adımıza ekstra sayılardı. Mirsad, Efes'in 4 kısalı savunma düzenine geçtiği dönemlerde savunma direncini arttıran isimdi. Bu olumlu hamlelerin yanında yapılan belki de artık takımın kimyasına yerleşen "benchte oyuncu unutma" krizimiz yine nüksetti. İlk yarı savunma adına takımın en iyisi olan Semih ikinci yarıda yine benche mahkum oldu. Burada Preldzic'in ikinci yarıdaki mükemmele yakın oyununun da etkisi olduğunu söylememiz gerekiyor.

Efes cephesinde ise Ender'in süreki içeriyi beslemeyi düşünen oyun yapısı,maçın belli dönemlerinde mükemmele yakın savunma yapan Fenerbahçe için fazla sıkıntı yaratmadı. Charles Smith, Shumpert ve Nachbar'ın ekstra dış şut yüzdeleri dikkat çekiciydi. İlk maçta yapılması muhtemel Nachbar-Shumpert tribün değişikliği belki de serinin gidişatını etkileyebilirdi.

Bugün Fenerbahçe adına herşey iyi gitti ve yolun sonundaki ışık göründü fakat taraftar olarak artık sezonun sonuna yaklaşsak ta yanlışlarımız devam ediyor. Taraftar mutlaka gelişen olaylara tepki verecektir, vermelidir de fakat o sırada herkesin desteğine ihtiyaç duyulan anlarda protestolar olmamalıydı. Lakin 3. çeyrekte takıma verilen müthiş destek herşeyi özetliyordu. Bir taraftarın takıma maç kazandırdığının en güzel örneklerinden birini yaşamak umarım taraftarı son maç öncesi kendine getirir.

Artık Ayhan Şahenk'te bu işi bitireceğiz. Tabi ki bu savunmanın dozajının ve hırsın derecesinin düşmemesi gerekiyor. İnanmış bir takımımız var ve hafta sonunda şampiyonluğu kutlamaya çok yakınız.

27 Mayıs 2010 Perşembe

Son Düzlük


Bu akşam şampiyonluğa gidilen yolda belki de son düzlükte Fenerbahçe Ülker. Maçı kazanırsak durum 3-1'e gelecek ve şampiyonluk kapısı sonuna kadar açılacak. Salı günü Abdi İpekçi'yi dolduranların bugün de üstünde büyük bir sorumluluk var. Salı günü orada olamamıştım,birazdan kupa yolunu yarılamak için yola koyulacağız. Hücum kadar savunmaların,savunmalar kadar hücumların konuşulduğu bir maç olması dileğiyle..

Özlenesi,en kısa zamanda yapılası..

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Sokak Sanatı

Amiyane tabiriyle blogun adı ve içeriğine bakılınca bu yazı "kel alaka" olabilir ama araya böyle yazılar da serpiştirmenin bir zararı yok sanırım. Sokakların o yalnız ve tekdüzeliğini yok etmeye çalışan birkaç "deli ressam" ortalığa resmen sanat ve renk saçıyorlar. Genel olarak birçok ressam kaldırım taşlarını renklendirse de burada bahsedeceğim resimler 3 boyutlu. Bu 3D resimleri yapan ressamların "Master Yoda"sı İtalyan Kurt Wenner. Kurt, genelde mitolojik yapıtlar ve tanrıları çizmeyi seven, tanrıları acı çeker bir halde resmeden, bu işin başlangıcını yapan ve yol gösteren bir ressam.


Sadece mitolojik başyapıtları yok elbette Kurt Wenner'in. Londra metrosuna farklı bir bakış yapmak isterseniz:


Bu şaheserleri yaratan bir başka sokak sanatçısı da Edgar Mueller. Edgar Mueller'in ünü de Kurt Wenner'den geri kalmıyor. Onun çizimleri ise Kurt Wenner'e göre daha güncel ve orjinal tarzda:


  

Bu işin uzmanı bir başka kişi de Julian Beever. Beever'ın tarzı ve hayal dünyasından aktardıkları bana daha canlı, renkli ve boyut katılmış gibi geliyor:



Bu renkli eserleri tek bir kıta ya da ülkeye yaymayan Julian eserlerini neredeyse tüm dünya kaldırımlarına imzalamış. Buna kanıt olarak Monteviedo'da çizdiği Ballantine's ve İstanbul'da resmettiği Worldcard'ı verebiliriz:


Bu güzel kaldırım eserlerini yapmanın zor olmasının bir başka nedeninin de yapılan çizimlerin 3 boyutlu olmasından bahsetmiştik. Çizimleri görebilmek için doğru açıdan da bakmak gerekiyor. Eğer yanlış açıdan bakılırsa bir çizim aşağıdaki gibi görülebilir:


Ama doğru açıdan bakıldığında ise bu şekilde görülür:


İleride yine bu tip görsel şölenleri benden bekleyin diyerek son sözü söylüyor ve resimlerin büyüsüyle sizi başaşa bırakıyorum :)

Engin?


Engin Atsür'ün adı Fenerbahçe için söylenmeye başladı. North Carolina'nın en sevilen oyuncularındandı,yolu Benetton'dan sonra BJK Cola Turka'ya düştü. Geçen senenin en verimli oyuncularının başındaydı BJK Cola Turka adına. Oyun kurucu mevkiinde yaşadığı sıkıntılar Play-Off finalinde hortlamış olan ve gelecek sene uğranacak olan yerli oyuncu erezyonunda transferi Fenerbahçe için "çölde bir vaha" olabilir. Bekleyip göreceğiz.

23 Mayıs 2010 Pazar

Final Serisi Üzerine



Dün,ilk maçta olduğu gibi yine Ayhan Şahenk'teydik. İlk maç için yazamadım biraz değinelim, daha sonra ikinci maç üzerine bişeyler karalarız.

İlk maçın kazanılmasında kilit rol oynayan etkenler yüzdeli şutlar ve 40 dakika boyunca yapılan sert savunmaydı. Ayhan Şahenk tarihinde bu kadar yüzdeli şutun atıldığı başka bir maça tanık olmamıştır sanırım. Dışarıdan bu kadar etkili oynarsanız ve elinizde Roko Ukiç gibi içeriyi de her daim tehdit eden bir guardınız varsa Ayhan Şahenk'ten zaferle çıkarsınız. Ukiç için bir kaç kelam etmeli. Salona ve potaya göre şut/oyun tarzını değiştiren başka bir oyuncu varmıdır bilmiyorum. Sert potalara şut atmak yerine içeri drive edip göz yaşı damlası bırakması o ve Fenerbahçe adına çok büyük artıydı. Greer'ın oyuna girdiği dakikalarda zorlanan savunma anlayışı ve düzen Ukiç ile tekrar rayına oturdu. Seneye takımda kalır mı bilinmez ama büyük oynadığı ve NBA yerine Avrupa basketboluyla haşır neşir olması gerektiği çok aşikar sanırım.

İlk maça Efes tarafından bakacak olursak yapacakları çok ta fazla birşey yoktu. Savunma olarak Fenerbahçe'den bir alt seviyelerde dolanmaları ve farkın neredeyse hep çift hanelerde seyretmesi maçı onlar adına kaybettirdi. Rakoçeviç'in kötü oyunu ve Ender'i fazla kullanamamaları da eksi olarak hanelerine yazıldı. Boyalı alanda Fenerbahçe uzunlarını tehdit edebilen tek adam olan Kasun, her ne kadar içeriden savaşsa da dışarıda ona eşlik eden kimse olmayınca Fenerbahçe maçı rahat bir şekilde kazandı.

Dün ise herşey yukarıdaki gibi başladı ama tam zıt bir şekilde bitti. Her iki takım da potaların sertliğine inat dışarıdan şutlarla oynamaya çalıştı ve ilk maçın aksine bunda başarılı olan Efes'ti. İlk maçta benchte dahi olmayan Nachbar, dün herkesin ekarte olmasını beklediği Shumpert ile değil sakat Kasun ile yer değiştirmişti ve maça çok önemli dış şutlarıyla etki etti. Dün Efes adına ekstra oynayan sadece Nachbar değildi. Ender de sezonun kendi adına belki de en iyi oyununu ortaya koydu. Uzun adamların Ukiç-Greer-Mirşa üçlüsüne yaptığı penetreleri çok iyi kullandı Ender. İçeri driveları ile maçı çoğu kez Efes adına rahatlattı.

Olaya Fenerbahçe açısından baktığımızda ise kadronun kırılganlığı ve savunma yapmaya ne kadar istekli olsa da (ilk maçtaki konsantrasyon mükemmeldi,maç bittikten sonra dahi savunma yapacak bir görüntümüz vardı) bunda başarılı olunamaması maçı kaybettirdi. Greer'ın oyunda kaldığı sürede Efes farkı açtı ve savunma özelliği olmayan Greer'ı karşısına alan her guard içeri girdi ve skoru Efes adına açtı. Ayrıca Vidmar gibi önemli bir tehdit ve savunmanın hamallığını yapan bir adamı benchte unuttuk. Tanjevic zamanından kalma bu "benchte adam unutma huyu" serinin ilerleyen maçlarında ve gelecek sene nüksederse işimiz gerçekten de kolay olmayacak Avrupa'da.

Dış şutlarda etkili olamadık demiştik ve sadece 3. çeyrekte oyunu içeriye yıktığımızı söylememiz gerekiyor. Semih'in boyalı alana dalan her Fenerbahçeli oyuncuyu görmesi sayesinde 4-5 dakikalık bir periyotta geri gelmeyi başardık ve Mirşa'nın ekstra dış şutları sayesinde farkı açsak ta son periyotta yine dış şut atma içgüdüsüne kapılarak maçı Efes'e verdik. 1.  ve  2. maçın istatistiklerini de vererek iki oyun arasındaki farkı göstermek gerekli.

İlk maçta 4 kısa savunması tutmayan ve dış atışlara yenilen Efes, 2. maçta ise yine aynı stratejiyi uyguladı ve 4 kısalı oyun ile maçı çevirdi. Ak ile kara kadar farklı olan 2 maç ile birlikte seri Abdi İpekçi'ye taşınıyor. Savunmayı sıktığımız ve oyunu içeri taşıdığımız her an Efes'ten bir adım öndeyiz şampiyonluğa.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Show Must Go On

Uzun zamandır iş dolayısıyla ve kaçan şampiyonluğu kendi içimde dizginlemeye çalışmaktan dolayı yazamadım. Bahane yaratmadan bir yerden başlamalı,hayat ne de olsa devam ediyor.

Bu tür travmaları önceden yaşamış olmak,tarihte 10 yıl şampiyon olmadan geçen sezonları okumak bir Fenerbahçelinin öncelikle bedenine ve ruhuna aşılaması gereken acılar sanırım. Ama önemli olan tek konu acı tecrübelerden ders çıkarabilmek. Bunu kulüp olarak ne kadar özümseyip gelecek sezonlar için artıya dönüştüreceğimiz ise bende hala soru işareti. Pazar günü yaşanan anons skandalı ve kaçan şampiyonluk için toplanan yönetimin Çarşamba günü yaptığı açıklamalar beni ne şaşırttı ne de tatmin etti. Şaşırtmadı çünkü yönetimin taraftara "Halledeceğiz,en büyük biziz" açıklamalarından daha fazlasını beklemiyordum. Tatmin olmadım çünkü bu kadar büyük bir travmadan 3 gün sonra yapılan açıklamaların içi bu kadar boş olmamalıydı. Stada gelenleri ayaklı Fenerium yapan ve takıma desteğini sadece evinde bulunan forma sayıları ile özdeşleştiren bir yönetim/seyirci profiline uygun açıklamalar,her daim takımın yanında bulunan ve sevgisini hiç bir nesne ve meta ile bağdaştırmayan taraftarı mutlu etmedi. Peki ne yapmalı ve yapılmalı?

Biz taraftar olarak desteğimizi yine vereceğiz,yine Fenerbahçe için yollara düşeceğiz ama transfer sezonundaki etkinliğe ve günlük başarılara göre takımını destekleyen seyirciler ne yapacak? İşte bu noktada bu tür travmaların önemli ve yararlı olduğunu düşünüyorum. Silkelenmek zorunda olan Fenerbahçe, sadece ona destek olacaklarla yola devam etmeli ve gelecek sene bu seneden daha fazla isyan etmeli.

Öldürmeyen acının güçlendirdiği tezini test etme ve dibine kadar destek olma ihtiyacını duyan herkes önümüzdeki sezon elini taşın altına koyacaktır. Zor ve uzun bir yol bizi bekliyor..

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Kısa Kısa Haberler

Bu ara fazla yazma imkanım olmadı. Birkaç haberi geçelim,sonra telafi ederiz.

-Bayan basket takımımız GS karşısında final serisinde 2-0 öne geçti.
-Dün oynanan BJK-Manisa maçında genç Rıdvan'ın ayağı kırıldı. Geçmiş olsun Rıdvan..
-Yakalandığı amansız hastalık yüzünden anne-babasının ismini unutan ama BJK ve İ.Toraman'ın adını unutmayan küçük Mehmet hayata veda etti.
-Marsilya Ligue 1'de şampiyon oldu,St. Pauli Bundesliga'ya geri döndü. Forza Anti-rascism!!! Forza Pirates!!
-Bordolu Chamakh seneye Arsenal'de oynayacak. Arsenal'i sevme nedenlerine bir yenisi eklendi..
-Araf'ta durum hala 0-0..

Bu arada yarın sabahtan deplaseyiz Ankara'ya. Sonuna kadar susmadan, ciğerleri patlatana kadar destek verip maçı almaya gidiyoruz. Dönüş yolunu Bandista ya da ben mutlaka buraya geçeriz. Haydi rastgele..

6 Mayıs 2010 Perşembe

6-6

İskoçya dün Motherwell-Hibernian arasındaki gol düellosuna tanık oldu. Maçı izlemedim,İnter-Roma maçına bakarken 3-6'lık skoru gördüm. 2 dakika içinde 5-6 olan maç 6-6 sona erdi. İskoçya Ligi'nin kalitesi tartışılır ama sahalarda görmek istediğimiz unsurların başında gol olunca 12 gol izlemek/izleyebilmek keyifli olurdu. Motherwell 2-4 ve 3-6'ya gelen skorlara rağmen pes etmemiş,helal olsun. Bizim kaliteli(!) ligimizde de böyle yılmayan,pes etmeyen takımlar görsek hiç fena olmaz gibi..

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Final Serisi Başlıyor

Bir önceki yazıda da değindiğim gibi yarın kızların yanında olacağız. Voleybol kadar üzerine düşülmese de,bu sezon "moda" olmasa da,ligi namağlup tamamlamış ve maçlarını çok az destek ile oynayan bayan basket takımı yarın GS maçı ile final serisine başlıyor. Ezeli rakip faktöründen dolayı bu seride destek esirgenmeyebilir fakat kendim dahil onları ne kadar yalnız bıraktığımız aşikar. Bu durumu final serisi ile telafi etmek gerekiyor.

Rakip takımın kadrosu da futbol takımı gibi yıldızlarla dolu olsa da savunmayı sıkı tuttuğumuz zaman favori biziz. Yalnız unutmamak gereken önemli bir nokta var. GS ilk yarıdaki gibi mücadele etmeyen ve takım olamamış görüntüsünden uzaklaştı ve iyi maçlar çıkararak finale geldi. Dediğim gibi yine de favorinin Fenerbahçe olduğunu düşünüyorum ve kızların sağlam bir destek ile yarın maçı alacaklarına inanıyorum. Bir "Haydi rastgele" de bayan basketbolcularımıza bizden..

Not: Yazmadığım süre zarfında Botaş maçında sakatlanan ve çapraz bağları kopan Begüm'e de geçmiş olsun. En kısa zamanda formanı terletmeye başlarsın umarım..

Naz ve Final Serisi Üzerine..

Dün yine salondaydık sarı meleklere destek vermek için. İş çıkışı,takım elbiseli ve yorgun bile olsak yanlarında olmalıydık. Sezonu tamamlamalarına 2 maç kala,hem de Süper Kupalı ve Şampiyonlar Ligi finalisti sarı melekleri yalnız bırakmak olmazdı. Onlar da futbol takımı gibi aynı takımlara aynı tarife uygulama konseptini yerleştirdiler. Bir önceki maçta olduğu bu maçta da geriden gelip maçı tie-break setinde bitirdiler VGSTT karşısında. Tabi ki diğer maçlara göre eksiklikler vardı; Gamova'yı ilk kez bu kadar az kullandık. Kaybedilen sette neredeyse eline top değmedi. Servislerin neredeyse tamamının Nati'ye nişanlanması onu da bir nebze olsun bozdu. Ama en çok değinmek istediğim oyuncumuz Naz'ın durumu. Tamam çok genç,Dirickx gibi bir pasörün arkasında bekliyor ama kendini bir şekilde hazır tutması gerektiğini düşünüyorum. Büyük takım oyuncusu olmak ta bunu gerektiriyor sanırım. Gamova'ya verdiği pasların şiddeti ve yüksekliği sezon başından beri sorunlu,kendisini bu yönde geliştirmesi en büyük temennimiz.

Rahatlıkla anlaşılacağı gibi, voleybol analizini bu işi bilenlere bırakmak için yazıyı kısa tutuyorum,yarın salonda olacağız,o kupayı en az sarı meleklerimiz kadar istiyoruz.

Şampiyonluk yazısı yazmak dileğiyle. Haydi rastgele..

2 Mayıs 2010 Pazar

Diren Bu Rezalete Roma

Şu anda oynanmakta olan Lazio-Inter maçında tribünlerin tutumu bilgisayar başına geçmeme neden oldu. Roma'nın dün kazanmasından sonra Inter'in bugün kazanmaktan başka çaresi yok şampiyon olmak için. Ama gel gör ki Inter'e destek veren tribünler kendi tribünleri değil Lazio tribünleri. Roma'nın şampiyon olmaması için kendi statlarına yenilmeye,bu yenilgiyi görmeye ve hazmetmeye gelen bir güruh Lazio seyircisi. Endüstriyelliğin vurduğu,"No Al Calcio Moderno" ile buna karşı direnen dünyanın çıkış noktası olan İtalya'da bunu görmek gerçekten de çok üzücü. Bir seyirci (bunlar taraftar değil) grubu düşünün rakip takım gol kaçırdıkça çıldırıyor,gol yiyince mutlu oluyor. Bir takım düşünün ki kendi seyircisi önünde yenilmekten başka çaresi bulunmuyor. Maç bittiğinde belki de Inter kazanacak ama bu kesinlikle hakedilen bir maç olmayacak. Olaya Lazio futbolcuları açısından bakıldığında trajikomik olay başka bir boyut alıyor.

Roma Olimpiyat Stadı'na Lazio taraftarlarının aşılamış olduğu faşizan hava bugün itibari ile hayasızlık ile birleşti. Umarım sene sonunda stadın duvarlarına sinen bu berbat hava Roma'nın şampiyonluğuyla dağılır ve Roma'nın bu rezilliğe direnen ve şampiyon olan kadrosu son sözü söyler. Kalbimiz seninle Roma..